Derviş müritlerini toplar her zaman yaptığı gibi yine güzel bir ders üzeredir.
Der ki, gözlerinizi kapayın ve istediğiniz bir hayal kurun. İstediğiniz gibi ve istediğiniz kadar… Genç müridanlar gözlerini kaparlar ve hayale dalarlar.
İçlerinden biri hayalinde bir şahin olmuş dağlardan tepelerden yücelerden yükseklerden uçmaktadır. Biri vadinin üstünden ormana doğru uçmaktadır. Ormanın görkemi güzelliğini seyrederken birden büyük bir ağacın arkasından avcının tüfeğini kendisine doğrulttuğunu görür ve bir korkuyla gözlerini açar. Derviş ne olduğunu sorar ve mürit gördüklerini anlatır: ‘Bir şahin olmuştum öylesine güzel manzaralar görüyor, zirvelere tırmanıyor vadilere dalıyordum Kendimden geçmişçesine bir ormanın üstünden uçarken pusuda bekleyen bir avcının tüfeğini bana doğrulttuğunu gördüm ve irkilerek uyandım’ der. Derviş müridine: ’Evladım der, hayal senin orman senin avcıyı oraya niye soktun’…
İnsanın hayat yolculuğunda, hakikate nispetle hayal kadar olan dünyamızda ormanlarımıza vadilerimize avcıyı niye sokarız dersiniz. Yapıp ettiklerimizin içerisinde olmasını istemediğimiz davetsiz misafirler niye vardır? Misafirler hep arsız mıdır ki kapıyı çalma ihtiyacı bile duymazlar. Korkularımız, kaygılarımız, öfkelerimiz ve arzularımız neye kime hizmet etmektedirler?
Acaba bir serçe kadar mümin ve müsellem olunsaydı ne olurdu?
Saf ve temiz insanların hayatları daha mı zor olur? İyilikten maraz mı doğar hep? Yoksa iyilikten iyilik kötülükten kötülük mü doğar? Bizleri korkularımız ve kaygılarımız mı yönetmekte sevk ve idare etmekte?
Alışılmış, şartlandırılmış sınırlar, kendimize kendimizin yani kendilerimizin koyduğu engeller midir ki? Acaba çok istekli olmadığımız halde, birilerine yapacağımız iyilik ve güzelliklerin sıcacık dostluğa davranışa dönüşme ihtimali iyinin tabiatından mıdır yoksa muhtemelden midir?
İnsanda ve eşyada iyi ve güzellik Arızi mi asli midir? Arızi olanla karşılaşımız, hitaptan mı yoksa muhataptan mı? Yani yapılan iyiliğe kötülükle karşılık bulmak, muhataptan mı yapılan iyiliğin bir yerlerinde onu yaralayan gerekçe/niyetten midir?
İnsana verilen melekeler, melekliğe mebni midir? Melekelerin melekleşmesi mümkün müdür?
Üzüm üzüme bakarak kararıyorsa bakılmadığında kararmaz mı?
Arkadaşını iyilerden iyi seçenler iyimi kalır? Kötülüğe iyilikle muamele ettiğimizde hiç sıcacık dostumuz oldu mu? Bu hakikati test edebildik mi yoksa olmazlardan mı gördük?
Geldi ölümlü yalan gitti ölümsüz gerçek yada iyiliğin türbesine türbedar oldu iyi mi diyeceğiz?
Sizlere bu kısa hikaye ve yazıda, iyiliği ve kötülüğü, iyiyi ve kötüyü biz üretiyoruz diyesim geliyor.
Korkuyu ve kaygıyı bizler çoğaltıyoruz diyesim tutuyor.
İyi ve iyiliğin, iyilikle ve iyilerle olacağının farkındayım. Kötü ve kötülüğün, kötülükle ve kötülerle olacağını bildiğim gibi.
İyilik ve iyiye dair edeceği ve diyeceği olanlarıdır kastım. Sıcacık dostların hala var olduğunu ve yaşıyor olduğunu, azalsa da kaldığını duyuyor ve hissediyorum.
Bir ayeti yaşamanın sıcaklığına davet ederken,
Ben iddia ediyorum ve etmek istiyorum, iyiden ve iyilerden kötü ve kötülük görmedim.

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir